Bizim medeniyetimizde, kadın dâimâ el üstünde tutulur. Bilhassa anne, en çok ihtimam gösterilmesi gereken kıymettir. Nitekim bir şahıs, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizʼe gelerek;
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Kendisine en iyi davranılması gereken kimdir?” diye sorduğunda Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şu cevâbı vermişlerdir:
“–Annen, sonra annen, daha sonra yine annen, sonra baban, sonra da sana en yakın olan akraban.” (Müslim, Birr, 2)
Hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere;
“Cennet annelerin ayakları altındadır!” (Ahmed, III, 429)
İslâmʼda bu büyük şeref, babalara değil, annelere ihsân edilmiştir. Annelere sevgi ve saygı hususunda onlara denk olacak başka bir varlık yaratılmamıştır. Yuvasını muhabbet ve fedakârlıkla ayakta tutan sâliha anneler, ömürlük bir duâ ve teşekküre lâyıktırlar…
Bir anne rûhunda biriken engin şefkatin sınırlarını tayin edebilecek bir ölçü var mıdır? Dokuz ay kanıyla, iki sene sütüyle yavrusunu beslemiş; yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş… Hayatın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını vakfetmiş olan anne-babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür?